Dünya memleket geyikleri

2 Aralık 2008 Salı

Malezya’nın Neyi Var?


Dönüp dolaşıp tekrar benim kürkçü dükkanı Malezya’ya geldim. Büyük şehirleri pek sevmememe rağmen Kuala Lumpur’a (KL) vardığımda ruhumun yükseldiğini hissettim. Yeniden bildik bir yerde olmanın rahatlığı değil, Malezya’nın bambaşka bir enerjisi var. Nasıl anlatayım nereden başlayayım bilmiyorum.

Aslında esas düşüncelerimi yine seyahat bloğuma yazacağım (icouldiwilltravels.blogspot.com) ama beni bu ülkeye bağlayan bazı şeyleri burada da paylaşmak istedim (dahası bugünlerde yazmaya yoğunlaşmak istiyorum ve Türkçe yazma pratiği yapmam lazım.)

Malezya çok-kültürlü bir ülke. Türkiye’de nedense hep “Malezya’da gericiler şunu yaptılar, buu yasakladılar” gibi haberlerle adı geçiyor ama burada müslümanlar çok ağır bir çoğunluk oluşturmuyorlar. Oldukça büyük bir Çinli nüfus var ve büyük yatırımların çoğu onlara ait, yani toplumun üst tabakalarını oluşturuyorlar. Bir hayli de Hintli var ama onlar da tam tersi kimsenin yapmak istemediği işleri yapan alt tabakayı oluşturduklarından biraz sıkıntılılar. Geriye kalan Malayların büyük çoğunluğu müslüman ama bütün ülkeye müslümanlığı dayatmak gibi bir çaba içinde değiller.

Dünyanın en uzun köprülerinden biri 14 km ile Penang Bridge

Malezya oldukça modern bir ülke; dünyanın en yüksek ikiz kulelerine, dünyanın en uzun köprülerine, hatta bir uzay programına falan sahip. Petrol ve palmiye yağı zengini olmuş ve teknolojik araştırma, geliştirme ve üretime öncelik tanıyan bir ülke. KL’deki Türk Konsolosluğuna gittiğimde, gelecek sene değişecek çipli pasaportlarımızın çiplerinin Malezya’da üretildiğini öğrendim. Yakın geçmişte Malezya’nın gelişmesindeki önemli isimlerden biri Mahatir Muhammed. Amerikan emperyalizmine boyun eğmeyi reddeden tavrıyla Asya’nın Hugo Chavez’i olmuş ve IMF’yi falan reddederek ülkeyi ekonmik krizlerden korumuş eşine az rastlanır bir lider. Ama o da sonuçta politikacı olduğu için yolsuzluklar yapmış ve en yakınındakiler tarafından devrilmiş. Dahası aynen Türkiye’deki gibi, karşısına Amerika destekli popülist ve nereden geliyorsa zengin müslümanları dikmişler. Muhammedin devrilmesinde dincilerin etkisi büyük ama zaman içinde balonları büyük ölçüde patlamış (Türkiye’dekinden daha önce gelmişler iktidara, dolayısıyla bizim birkaç yıl daha beklememiz gerekebilir, eğer benzer bir uyanma umuyorsak). Gelir gelmez Terengganu’da şeriat uygulamaya başlayıp, başkent Kota Baru’daki parklarda kadınlar ve erkekler için ayrı ayrı banklar, ayrı otobüsler falan koymuşlar ama duyduğum kadarıyla 10 yıl içinde ne bu otobüsler kalmış ne de bankların üstünde yazanı takan kimse.

Haydi Malezya, KL'de milli uzay programının dev tanıtım afişi

Malezya da Türkiye gibi sözde bir demokrasi. Basın özgürlüğü yok ve seçim yasaları neredeyse Türkiye’deki kadar demokratik seçime el vermeyecek kadar bozuk. Yine de kurulduğundan beri Türkiye’deki gibi hasta edici korkulara kapılmayıp eyalet sistemini benimsemişler; geleneksel yerel krallık sistemini de bir ölçüde korumuşlar (Malezya dünyadaki tek dönüşümlü krallık sistemini uyguluyor, her eyaletin kralı 5 yıl süreyle ülkenin kralı oluyor ama kralın işlevi oldukça sembolik). Merkezi bir hükümet var ama her eyaletin (13 tane sanırım) kendi meclisi, başbakanı falan da var. Bu yerel gelişmeyi desteklemek ve yerel halkın isteklerini karşılamak için başarılı görünen bir sistem. Mesela halkının çoğunluğunu Çinlilerin oluşturduğu Penang eyaletinin hükümeti çoğunlukla Çinlilerden oluşurken, koyu dinci ve neredeyse tamamen müslüman Kelantan eyaletinde müslüman hükümet şeriat yasalarını uyguluyor (yalnızca müslümanlar için). Şeriat tabi ki çok berbat birşey ama en azından (ne yazık ki yine “Türkiye’deki gibi” diyeceğim) “çoğunluk müslüman Malay, gerisini tanımayız” demiyorlar.

Çinliler Çince eğitim veren kendi okullarına gidiyorlar, Hintliler Tamil dilindeki gazeteleri okuyorlar, her gün yeni budist merkezler, kiliseler falan açılıyor. Kimse de “bunlar vatanı bölecekler, herkes aynı dili konuşsun, okullarda her sabah ‘Malay’ım, doğruyum’ diye zorla yemin etsin, misyonerleri de asalım keselim, Alevilere kendi tapınaklarını yapmalarını yasaklayalım” demiyor. Yani uzaktan baskıcı görünen Malezya bile toplumsal uyumu sağlamak için herkese yaşam alanı tanıyor, bizdeki gibi sesini çıkaranı boğmuyor.

Şehir merkezlerinde minicik etekler giyen Çinli kızlar devlet dairelerinde türbanlarıyla çalışan müslüman kadınlarla geçimsizlik yaşamıyorlar. Kimse “burası laik ülke” diyip insanların türbanlarını çıkarmaya zorlamıyor. Müslümanlar da neredeyse bütün halkını oluşturdukları ve şeriat uygulanan iki eyalet dışında insanların giyimine kuşamına ses çıkarmıyorlar.

Tabi ki bütün dünyada hız kazanan dincilik burada da etkisini gösteriyor. Eskiye göre daha fazla türbanlı kadın var ortalıkta ama kara çarşaflıların büyük çoğunluğu Araplar ve bir kadının türban takması modern bir yaşam sürmesini, streç kot giymesini falan engellemiyor genelde. Yine de büyük şehirlerde istanbul’daki kadar göze çarpmıyor gericiler. Bir yandan da her toplumun kendi örgütleri var ve müslümanların da Fetva Konseyi ve Helal Kurulu gibi örgütleri var. Fetva konseyi yerel ve merkezi hükümetlere tasiyede bulunuyor. Mesela son numarası müslümanların yoga okullarına gitmesinin cazip olmadığını duyurmak oldu ama merkezi hükümet henüz bunu kabul etmedi. Ama meditasyon merkezlerinde “müslümanlar giremez” ya da loto dükkanlarında “müslümanlar oynayamaz” gibi uyarılarla karşılaşılabiliyor. Helal Kurulu da hangi yiyeceklerin müslümanlar çin uygun olup olamdığına karar veriyor ve bütün helal yiyeceklerin ambalajlarına küçük bir helal logosu basılıyor. Bazen Çin lokantalarında “non-halal” gibi uyarılar koyuyorlar. Burada aldığım bir müslüman şapkasını giydiğim bir gün sokakta karides ısmarladığımda bana “sorry, it’s non-halal” dediklerinde çok gülmüştüm. Karidesin non-halal olduğunu biliyor muydunuz?

İşte beni Malezya’da evimde hissettiren şey bu çok-kültürlülük ve hoşgörü ortamı. Bulunduğum 30 küsür ülkenin hiçbirinde (Türkiye dahil) buradaki gibi kabul görmedim. Özellikle Penang’da çok belirgin bir çoğunluk yok ve kimse herşey üzerinde hak iddia etmiyor. Dolayısıyla bir yabancı da turist gibi davranmadığı sürece bir Malezyalı’nın gördüğü muammeleyi görüyor. Özellikle bütün yabancılara kar amaçlı sağılacak inek gözüyle bakıldığı (ve buna karşılık yabancıların dev bir otel olarak gördükleri) Tayland’dan sonra Malezya insana derin bir nefes aldırıyor.

Tabi bunun yanısıra Malezya’da çoğunluğun güzel İngilizce konuşmasının da etkisi var. Çinliler genelde Malayca öğrenmeyi reddettiklerinden Malaylarla İngilizce anlaşıyorlar. Farklı kültürlerin bir arada yaşamasının bir diğer olumlu etkisi yemek çeşitliliği. Malezya’da yemek kültürü çok gelişkin ve çok çeşitli. Hemen her yerde Malay ve Çin yemekleri ve çoğu zaman bunların yanında Hint ve Batı mutfakları bulmak mümkün. Zaman bunları birbirine karıştırıp Nyonya mutfağı gibi çok özel tatlar da oluşturmuş. Bildiğim kadarıyla Lonely Planet seyahat rehberinde ülke çapında “yemek turları”na yer verilen yegane ülke de burası. Dolayısıyla benim gibi 6-7 ay buralarda kalınınca 10 kilo falan alınıyor.

Penang akşam pazarında lok-lok'cu, kendin haşla, kendin ye

Malezya doğası ya da tarihi için görülecek bir ülke değil. Benzer doğal ve tarihi güzellikler çevre ülkelerde de fazlasıyla mevcut. Ama toplumsal uzlaşının nasıl yaşadığını görmek için özellikle Türkiyelilerin gelip görmeleri gereken nadir bir ülke.

_______________________

Bu arada Türkiye’nin de dünya kadar övülecek yanı olduğunun farkındayım. Burada verdiğim örnekler daha ziyade farklı kültürlere bakarak düzeltebileceğimiz aksak yönlerimizle ilgili. Aksamayan kısımlarımıza değinmenin gereğini görmediğim için Türkiye’yi kötülediğim düşünülsün istemem. Mesela Türkiye’de hoşgörü diye bir şey yoksa da yemekler konusunda Malezya’yla rahat rahat yarışır. Hapiste yatan, ceza yiyen daha fazla gazetecimiz olsa da, farklı fikirlerin tartışıldığı basın organlarımızın olması da su götürmez bir avantaj. Demek istediğim şey at gözlüklerimizi çıkarıp çevremize baktığımızda birbirimizden öğrenecek çok şeyimiz olduğu.

.

Hiç yorum yok: