Dünya memleket geyikleri

29 Temmuz 2008 Salı

Müslüman mısın?


Dünyanın bu bölgesine gelmeden önce Filipinleri Karayipler'de sanıyordum. (Bunda Felipe ve Imelda Marcos’un İspanyolca isimlerinin etkisi olmalı, zira bu ülke Asya’da İspanyol kolonisi olmuş yegane ülke). Filipinli’ler de Türkiye’den geldiğimi duyunca söyleyecek birşey bulamıyorlar ve böylesi benim için daha rahat. Ama her zaman böyle değildi. Özellikle Malezya ve Endonezya’da hemen “müslüman mısın?” diye soruveriyorlar. Ben de o anki ruh halime göre “tabi müslümanım, hıristiyanım da, ayrıca budist ve hinduyum” ya da “evet, Türkiye çoğunlukla müslüman ama oranın müslümanlığı buradakinden bambaşka, biz Allah’la aramıza kimseyi sokmayız” gibi cevaplar veriyordum. Malezya’da benim gibi bir yabancıyla muhabbete oturan insanlar çoğunlukla laik olsalar da bir keresinde ilginç bir muhabbete denk geldim.

Benimle aynı pansiyonda kalan Malezya’lı müslüman bir adam bana “Atatürk’le ilgili ne düşünüyorsun?” diye sordu. Ben de, onun ne düşündüğünü merak ederek “valla, bildiğin gibi, ülkeyi kurdu, iyi kötü bir dolu değişiklik yaptı,” diyip “sen ne düşünüyorsun?” diye sordum. “Atatürk Türkiye’yi dininden eden bir zındıktır,” diye cevapladı, “müslümanlığı değiştirmeye çalışmıştır, oysa müslümanlık tektir, kitap tektir.” Ben de kendimi tutamayıp “kitap tek de, müslümanlığın binbir şekli var. Sen Fas’taki müslümanlarla Endonezya’daki müslümanların aynı müslümanlığı takip ettiklerini mi sanıyorsun. İran’a git de gör, ezan bile farklı” diye biraz çıkıştım. “Olmaz öyle şey, tek bir müslümanlık vardır, hepimiz peygamberin yaşadığı gibi yaşamalıyız” diyince iyice tepem attı ve “iyi o zaman hepimiz Arap gibi giyinelim,” dedim. Beni ve yanımda oturup bu diyaloğu dinleyen Irak’lı arkadaşımı şaşkınlığa sevkederek “tabi ki en doğrusu bu olur, Araplar gibi giyinmeliyiz çünkü peygamber öyle giyiniyordu” dedi ve benim “ama burası Arabistan değil, iklim farklı, ayrıca 1.400 yıl öncesinden sözediyorsun. Kendine gel lütfen,” dememi dinlemeden kalkıp dışarı çıktı. Iraklı arkadaşıma dönüp “sen ne düşünüyorsun bu konuda” diye sordum. Kısaca “bunlarla konuşulmaz, ben de denedim ama kafayı bozmuşlar. Kendi hallerine bırakacaksın bunları. Sinirlendiğine değmez,” dedi.

Bu ve Penang’da Türkiyeli olduğumu öğrenir öğrenmez beni yeniden müslüman yapmak için kolları sıvayan, beni ısrarla dergahlarına davet eden ve nedense hiçbir soruma doğrudan cevap vermeyen Nakşibendi tarikatı mensubu abilerin dışında başka bir dini muhabbete maruz kalmadım. Şimdilerde Filipinlerdeki Evangelist’ler bana yaklaşır oldular ama onları da “höt, müslümanız biz” diye savuşturmam kolay.

Fotoğrafçı olduğu için dünyayı gezen bir arkadaşıma "müslüman ülkelere gittiğinde ne diyorsun?" diye sorduğumda bana Yemen'de başından geçen bir olayı anlatmıştı. Türkiye'den geldiğini öğrendikleri zaman ona da hemen "müslüman mısın?" diye sormuşlar, o da bozuntuya vermemek için "elhamdülillah" deyivermiş. Ne var ki Cuma günü gelip çatınca bunlar hiç sormadan bizimkini alıp camiye götürmüşler. Sağına soluna bakıp kopya çekmek için ne kadar uğraştıysa da namaz kılmayı bilmediğini çakmışlar ve sonrası pek de hoş olmayan bir hikayeye dönüşmüş. "Sen nasıl olur da bizle dininle ilgili dalga geçersin? Çocuk oyunu mu sandın? Sen kendini müslüman mı sanıyorsun?" falan diye. Velhasılı bu arkadaşım bir dahaki sefere aynı soruyu sorduklarında "yok, müslüman değilim" diye yanıtlamayı çok daha sağlıklı bulduğunu söylüyor. Zaten çoğu zaman Türkiye'yi dinden çıkmış olarak biliyorlar ve "müslüman değilim" diyince de şaşırmıyorlar. Böylesi daha iyi.

Benim başıma böyle bir hikaye gelmediyse de 5 ay sonra mülüman ülkelerden ayrılıp Katolik bir diyara gelmenin rahatlığını hissediyorum şimdilerde. Hem bunlar pazarları toplaşıp bir dolu şarkı söylüyorlar, üstelik ingilizce olduğu için ne olup bittiğini de anlamak mümkün.

Bir Dünya
Bir Allah
Binbir İsim

Hiç yorum yok: